Menu
 


Big Bang’in Işığında Tanrı’nın Varlığını İnkar Eden Ve Maddenin Ezeliliğini Kabul Eden Görüş

BIG BANG’İN IŞIĞINDA TANRI’NIN VARLIĞINI İNKAR EDEN VE MADDENİN EZELİLİĞİNİ KABUL EDEN GÖRÜŞ
HAMLET’İ TAKLİT EDEN MATERYALİST NE DER

Bu görüş ateistlerin, materyalistlerin görüşüdür. Bu görüşe göre madde yaratılmamıştır, yok edilemez, kendiliğinden varlığını sürdürür, evrenin tek yapı taşıdır, onun dışında hiçbir şey yoktur. Eğer Hamlet’in “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu” sözünü Hamlet’i taklit eden bir materyalist felsefenin ideoloğu söylemeye kalksaydı, herhalde şöyle derdi: “Maddenin ezeli olup olmaması, işte bütün mesele bu”. Materyalistlere göre var olan her şey madde sayesinde var olur ve maddidir. Dinlerin savunduğu; maddeyi yaratan, maddeye şekil veren, maddenin varlığının bağımlı olduğu, madde dışı bir Tanrı var olamaz. Bu maddi evren yaratılmamış ve yok edilemez olduğuna göre onun bir başlangıcı da, bir sonu da yoktur. İşte bunlar ateistlerin tarih boyunca en temel iddiaları olmuştur.
Bu bölümde görüleceği gibi, tarih boyunca materyalizm bu şekilde savunulmuştur. Günümüzde zorlama ve tutarsız izahlarla materyalizmin mevcut bilimle uyuştuğunu söyleyenler olmaktadır. Bu izahların bilimsel olmaktan çok, psikolojik olduğu görünmektedir. Bunun anlaşılması için materyalistlerin tarih boyunca savundukları temel iddialarının incelenmesi faydalı olacaktır. Çünkü bilimsel delillerin ortaya konmadığı dönemde açıklanan bu fikirler, eğer gerçekten materyalizm doğru ise, neyin nasıl olması gerektiğini göstermektedir. Bu yüzden, bu kitapta, incelenen görüşler, tarihi geçmişleriyle ele alınmaktadır. Böylece binlerce yıllık tartışmanın değerlendirmesi yapılacak, Big Bang’in ışığında kimin haklı, kimin haksız olduğu irdelenecektir. İki sorunun cevabı açıklığa kavuşturulmaya çalışılacaktır:
1- Ne dediler?
2- Ne oldu?
HİNT FELSEFESİ VE BUDİZM
Hint felsefesinin içinde hem tek Tanrıcı (teist), hem çok tanrıcı (politeist), hem de ateist unsurlar bulunmaktadır. M.Ö. 2000’lere kadar uzanan Hint felsefesinin önemli bir bölümünün evreni ezeli kabul ettiği ve Tanrı’ya yer vermediği görülmektedir. Bu yüzden Hint felsefesine inananların önemli bir kısmı da, maddeyi ezeli kabul edip Tanrı’yı yok sayan materyalistlerle beraber değerlendirilmelidir. Hint felsefesinin önemli kollarından Ceyna’ların bir şairi, inancındaki ezeli evren görüşünü şu şekilde dile getirmektedir:
Hiçbir varlık bu evreni oluşturamaz.
Nasıl maddi olmayan bir Tanrı maddi bir evren yaratabilir?
Eğer ilk önce bunu, sonra evreni yaptı dersen sonsuz geriye gidişle karşılaşırsın.
Eğer bu madde doğal olarak oluştu dersen başka bir safsataya düşersin.
Bütün evren kendi yaratıcısı olmalıdır…
Taoizm’de her şeyin kendiliğinden oluştuğu ve evrenin ezeli olduğu fikrine rastlanmaktadır. Fakat Taoizm hakkında yapılan yorumlarda buna tamamen zıt görüşler de ileri sürülmektedir. Marksizm’deki veya tek Tanrılı bir dindeki açık ifadeleri Taoizm’de (aslında Uzakdoğu dinlerinin bir çoğunda) bulamayız.
Budizm’de, Tanrı’nın hiçbir müdahalesi olmadan, var olan her şeyin mekanik yasalara uygun olarak maddeden meydana geldiği söylenir. Budizm’in bazı kollarında Tanrı’nın varlığı kabul ediliyor olabilir, fakat temel metinlerde Tanrı’dan hiç bahsedilmediği ve evren ezeli kabul edildiği için; Budizm’i, Tanrı’yı yok sayan ve maddeyi ezeli kabul eden başlığın altında inceleyebiliriz.
DEMOKRİTOS, EPİKUROS VE LUCRETİUS
Görüldüğü gibi, Uzakdoğu’da da materyalist felsefeye benzer görüşleri savunanlar olmuştur. Yazılan kitapların birçoğu materyalizmin tarihini Eski Yunan’dan başlatır. Bu konuda öne çıkan ilk isim Demokritos’tur. O’na göre bütün madde ezeli ve ebedi olan atomlardan oluşur, bu atomlar yok edilemez ve değişmez. Bu fikirlerinden dolayı Demokritos, günümüz materyalistlerinin fikir babası sayılır. Maddenin varlığı ezeli kabul edilip, her şey sadece maddeyle açıklanınca; Tanrı’ya ihtiyaç kalmamakta, böylece de ateist fikirler temellendirilmeye çalışılmaktadır. Maddenin devamlılığı fikri daha önce Anaksimandros ve Herakleitos’un fikirlerinde de ima edilmiştir, ama vurgu ve açıklık Demokritos’taki gibi değildir.
Epikuros, Demokritos’un önemli takipçilerindendir. O’na göre her şey birbiri ardından doğum ve ölümü meydana getiren ezeli bir düzene göre işlemektedir. Tarihin en etkin materyalisti Karl Marks da doktora derecesini “Demokritos ile Epikuros’un Doğa Felsefeleri” teziyle, materyalizmin fikir babalarını inceleyerek almıştır.
Günümüz materyalistlerine çok daha yakın olan antik dönemin ismi ise Lucretius’tu. O, sadece maddenin ezeliliğini savunmakla kalmamış, günümüz materyalist ateistleri gibi Tanrı’nın yokluğunu da ısrarla vurgulamıştır. O, fikirlerini şiir dizeleri şeklinde aktarmıştır:
İlkemiz şu olacak konuyu girerken:
Hiçten hiçbir şey yaratılamaz Tanrısal güçle.
Ölümlülerin bunca korkuya kapılmaları,
Yerde ve gökte tanık oldukları olaylara
Gözle görülür bir neden bulamamalarındandır.
Kolaydır Tanrı’nın istemiyle açıklamak bunları
Hiçten hiçbir şey yaratılamayacağını kavrayınca
Daha açık seçik göreceğiz önümüzdeki yolu.
Öyleyse iki türdür bütün nesneler:
Atomlar ve onlardan oluşan bileşikler.
Çünkü hiçbir güç yıkamaz atomları
Mutlak son oluşları sonsuza dek korur onları.
MARKSİZM
Felsefe tarihindeki d’Alembert, Turgot, Condorcet, Baron d’Holbach da materyalist felsefenin temsilcileridir. Fakat materyalist felsefenin en ünlü ve en etkili olmuş isimleri Marksist felsefenin kurucuları Karl Marks ve Friedrich Engels’tir.
Marksist teorisyenler, felsefenin en önemli sorununun, evrenin ve maddenin ezeli olup olmadığı meselesi olduğunu ve materyalistleri kendileri dışındaki felsefelerden ayıran en önemli özelliğin evrenin ezeliyetini savunmaları olduğunu söylerler. Friedrich Engels, Karl Marks ile beraber yazdığı “Felsefe İncelemeleri” adlı kitabında bunu şöyle belirtmektedir: “Ortaçağın skolastiğinde büyük bir rol oynamış olan düşüncenin varlığa göre durumu sorunu; tinin(ruhun) mi, yoksa doğanın mı, hangisinin esas öğe olduğu sorunu, bu sorun, kilise bakımından, şu keskin biçimi aldı: Evren Tanrı tarafından mı yaratılmıştır, yoksa bütün öncesizlik boyunca var mı idi? Bu soruyu yanıtlayışlarına göre filozoflar iki büyük kampa ayrılıyorlardı. Tinin doğaya göre önce gelme özelliğini ileri sürenler ve buna göre de, son aşamada, ne cinsten olursa olsun evren için bir yaratılmayı kabul edenler. Bunlar idealizm kampını oluşturuyorlardı. Ötekiler, doğayı esas öğe sayanlar ise materyalizmin değişik okullarında yer alıyorlardı. Başlangıçta, iki deyim, idealizm ve materyalizm, bundan başka bir anlama gelmiyordu, biz de burada, onları başka bir anlamda kullanmayacağız.”
Materyalist felsefenin ünlü savunucularından yazar Georges Politzer de bu ayrıma dikkat çekmiştir: “Felsefenin temel sorunu işte budur. Hangi tarzda ortaya konursa konsun, bu sorunun mümkün iki cevabı olabilir ancak. Ya madde (varlık, tabiat) ebedi, sonsuz aslidir ve ruh (düşünce, bilinç) türemedir. Ya da ruh (düşünce, bilinç) ebedi, sonsuz, aslidir ve madde (varlık, tabiat) türemedir.”
Dünya’da ateizmin geniş bir şekilde yayılmasına sebep olan Karl Marks’ın, Friedrich Engels’in ve onların Lenin, Mao gibi takipçilerinin hepsi maddenin ezeliliğini savunmaktadırlar. Bu onların sisteminin kaçınılmaz temel şartıdır. Çünkü her türlü idealizmden kaçınmak ve ateist olmak, komünist materyalizmin temel felsefesini oluşturur. Bu noktada komünist materyalistlerle diğer ateist materyalistler de tamamen aynı şekilde düşünür. Maddenin ezeliliği, tüm materyalistlerin ortak ve tartışılmaz paydasıdır. Komünizm, Marks’ın ölümünden 70 yıl sonra, kendilerine Marksçı adını veren toplulukların, dünyanın üçte birini yönetimleri altına almalarıyla, tüm materyalist görüşler arasında en etkin olanı olmuştur. Ateist materyalistlerin ortak izahlarına dayanarak şu ayrım yapılabilir:
1- Ya Tanrı evrene göre öncedir. Evren Tanrı’nın eseridir. Materyalist felsefeler hatalıdır.
2- Ya da madde öncedir ve ezelidir. Tanrı yoktur. Her şey madde ile açıklanır. Tek Tanrılı dinler hatalıdır.
GÜNEŞE TAPANLARLA MATERYALİSTLERİN FARKI
Bilimsel bulguların felsefeler ve dinler için sonuçlar doğurduğunu daha önce gördük. Örneğin Güneş’i tanrı olarak kabul eden bir dini ele alalım. Güneş’in yapısı bilimsel olarak anlaşıldıktan sonra, Güneş’in başlangıcının ve sonunun olduğu anlaşılır ve bu bilgiler Güneş’i tanrılaştırmanın hatalı olduğunu bilimsel açıdan ortaya koyar. Aynı şekilde Big Bang teorisi, evrenin belli bir zamanda başlangıcının olduğunu ve de sonunun geleceğini ortaya koymaktadır. Bu sonuç kesinlikle materyalist felsefelerin iflası demektir. Güneş’e tapan kişiler bilimsel bulgulara rağmen uzun zamanlar boyunca savunulmuş bu fikirlerinden vazgeçmeyebilirler, nitekim çok az da olsalar hala bu inanca sahip kişiler vardır. Big Bang teorisine rağmen materyalizmin devamı, Güneş’in yapısı bilimsel olarak anlaşıldıktan sonra, Güneş’e tapmaya devam edenlerle aynıdır. Evrenin ezeliliği ve ebediliği temeli üzerine sistemlerini kuranlar, evrenin bir başlangıcı olduğu bilimsel olarak ortaya çıktıktan sonra buna devam ettikleri için; Güneş’e tapanlarla aynı sınıfa girmişlerdir. Bu tavra sahip materyalizmi, bilimsel materyalizm olarak değil de bilim-dışı materyalizm veya materyalist fideizm (imancılık) olarak adlandırmak daha doğru olacaktır.
Bilimi ve aklı reddeden bir Hindu, kendi felsefesinin (veya dininin), sonsuz döngüleri içinde barındıran ezeli evren tasarımını, bilimsel bulguları hiç dikkate almadığı için devam ettirebilir. Fakat bir Marksist-ateist için bu o kadar kolay değildir. Çünkü Marksizm bilimi kutsamıştır ve Marksist teorisyenler hem dinlere, hem de şüpheci felsefelere karşı olmuşlardır. Örneğin Engels, bir yandan bilimin başarılarına atıf yaparken, bir yandan da Kant’ı bu başarılara dayanarak şöyle eleştirmektedir: “Kant’ın çağında, doğal nesneler konusundaki bilgimiz gerçekten öylesine bölük pörçüktü ki, onların herbiri üzerinde bildiğimiz az bir şeyin ötesinde sırlarla dolu bir kendinde-şey bulunduğu pekala sanılabilirdi. Ama bu kavranamaz şeyler, bilimin dev adımlarıyla ilerlemesi sırasında kavrandılar, çözümlendiler, üstelik yeniden üretildiler; üretebildiğimiz şeyin bilinemez olduğunu elbette düşünemeyiz. Bu yüzyılın (19. yüzyıl) ilk yarısında, organik maddeler kimya için sırlarla dolu nesnelerdi; bugün, onları birbiri ardına, organik süreçlerin yardımı olmaksızın kimyasal öğelerini kullanarak yapmayı öğreniyoruz.”
BİLİMSEL GELİŞMEYLE DEĞİŞİM
Bilimi kutsamış olan materyalist anlayışlar, bilimdeki değişikliklerin felsefeyi yeniden yapılandırması gerektiğini söylemişlerdir. Örneğin Lenin, Engels’ten alıntılar yaparak şöyle demektedir: “Doğa bilimleri alanında çığır açan her buluşla materyalizm biçimini değiştirmelidir.” Marksist-materyalistler bilime verdikleri önemi ısrarla vurgulamışlar ve “bilimsel sosyalizm”, “bilimsel tarih anlayışı” gibi deyimlerle sürekli bilimsel yanlarını ön plana çıkarmışlar, kendileri gibi düşünmeyenleri bilim dışı olmakla suçlamışlardır.
19. yüzyıl ve sonrasının materyalistleri, bilimin başarılarını, hem Berkeley idealizmine, hem de Kant şüpheciliğine karşı kullanmışlardır. Bu yüzden, bu felsefenin fizikteki bilimsel gelişmelerin yargıçlığını kabul etmemesi büyük bir çelişki olur. Nasıl Engels, kimya bilimindeki gelişmelerle, Kant’ın “kendinde-şeye” dair şüpheci yaklaşımlarını mahkum ediyorsa, kimya bilimine Kant şüpheciliğini yargılatıyorsa; Big Bang teorisine, materyalist felsefeyi yargılatmak, benzer bir tavırdır. Materyalist felsefenin teorisyenlerinin felsefenin en temel sorunu olarak Tanrı’nın mı, maddenin mi önce olduğu sorununu gösterdikleri noktada; astro-fizik bilimindeki gelişmeler, materyalizmi yargılamakta ve mahkum etmektedir. Felsefeyi bilime yargılatma, bu sefer materyalizmi en temelinden- maddenin ezeli olmadığı sonucundan- geçersiz kılmaktadır. Bu sadece yüzeysel bir revizyon değildir, materyalizmin tamamen iptalidir.
MATERYALİST AHLAKIN DA İPTALİ
Maddeyi ezeli kabul eden tüm felsefeler, en temel noktalarından geçersiz olunca, bütün sistemlerinin değişmesi gerekmektedir. Çünkü tüm bu felsefeler, bu temel kabullerin üzerinde yükselmiştir. Örneğin ahlak konusunu ele alalım, maddeyi ezeli kabul eden tüm sistemlerin ahlak görüşleri baştan ele alınmalıdır. Çünkü bu sistemler maddeyi asli tek unsur görmüşler, Tanrı’yı yok saymışlar, sistemlerinin ahlaki yapılarını bu kabullerle oluşturmuşlardır. Bu sistemlerin asli unsuru yanlış çıkınca, bu unsura dayanan ahlaki sistemleri de geçersiz olacaktır.
Maddeyi ezeli kabul eden her felsefi veya dini sistem aynı ahlaki yapıyı savunmaz, hatta bu sistemlerin ahlaki kurgularında büyük farklar vardır. Epikuros’un dünyevi zevklerden faydalanmayı öğütleyen hedonist ahlakını, Budistler’in ihtiraslardan vazgeçmeyi söyleyen ahlakını ve Marksistler’in ideolojilerine göre biçimlendirilmiş eylemci ahlakını aynı kefeye koyamayız. Fakat tüm bu ayrı ahlaki yaklaşımlarda, maddeyi ezeli kabul etmek ve Tanrı’nın varlığını dışlamak gibi ortak temel noktalar vardır. Madde ezeli kabul edilince, maddenin sahip olmadığı bilince sahip “insan” veya “insanlık” ahlak kavramının merkezine yerleşmektedir. Budizm’in kurtuluş için ihtiraslardan arınmayı öğütlemesi de, Epikuros’un mutluluğu amaç olarak tavsiye etmesi de hep salt “insan” merkezli bir bakış açısıyla oluşmuştur.
Fakat insanın sınırlı gücü, ölüm gibi hayatın çok önemli bir gerçeğiyle baş etmesine olanak tanımaz. Hayatı, kısa ve ölümle noktalanan bir süreç olarak gören insanların, bencil duygulardan hangi rasyonel temellerle vazgeçeceğini, materyalist felsefeler açıklayamaz. Materyalist felsefelere inanan bazı kişilerde, iyi ahlaklı davranışlara tanıklık edebiliriz. Bu anlatılana aykırı değildir, çünkü denmek istenen materyalistlerin ahlaki davranış sergileyemeyeceği değil, materyalist felsefenin ahlaki davranışları rasyonel olarak temellendiremeyeceğidir. Tanrı’yı evrenin yaratıcısı olarak kabul eden görüşlerde; Tanrı’nın üstünlüğü, iradesi, gücü asli unsur olduğu için, ahlakın belirlenmesi de “Tanrı” merkeze konarak gerçekleşir. Tanrı’nın varlığının anlaşılmasıyla, insanlar, kendi baş edemedikleri ölüm sorunuyla baş etmelerini sağlayacak ve bencil duygulardan kurtulmalarının gerekçesi olacak rasyonel bir temele kavuşurlar. Buradan da görüyoruz ki Big Bang teorisinin “ahlak felsefesi” açısından da sonuçları vardır. Çünkü Tanrı’nın varlığını tespit etmek ve maddenin asli ve biricik unsur olmadığını anlamak, bizi, ahlaki belirlemelerin, Tanrı’nın merkeze konulması suretiyle gerçekleşeceği sonucuna götürecektir.
Materyalistlerin de kabul ettiği gibi ancak iki şık savunulabilir. Ya madde ezeli ve asli unsurdur, ya da Tanrı ezelidir ve maddeyi yaratmıştır. Big Bang bu şıklardan birincisini tamamen geçersiz kılmıştır, böylece ikinci şıkkın doğruluğu anlaşılmıştır. Materyalistler, felsefelerinin en temelinden çöktüğünü görmeliler ve ahlak ile hayat alanını, Tanrı’nın varlığını göz önüne alarak, yeniden biçimlendirmelidirler.
TASARIM DELİLİ
Bertrand Russell bir konuşmasında “İşte evren karşımızda duruyor ve hepsi budur” demiştir. Bu yaklaşımıyla, ezeli evrenin her şeyin açıklaması olduğunu söylemek istemiştir. Oysa Big Bang, evrenin, Russell’ın sandığı gibi her şeyin açıklaması olmadığını, evrenin kendi dışında bir Sebep’e muhtaç olduğunu ve binlerce yıldır savunulan tüm materyalist ateist felsefelerin yanlış olduğunu göstermiştir.
Gerek Lucretius, gerek Marks, gerekse Russell gibi ateistler, evrenin ezeli oluşuyla beraber bilinçli bir tasarımın ürünü olmadığını da savunmuşlardır. Bu onların felsefesinin doğal sonucudur, çünkü Tanrı’nın varlığını inkar eden kişiler, evrenin, tesadüflerin arka arkaya gelmesiyle oluştuğunu kabul etmek zorundadırlar. Oysa Big Bang sürecindeki oluşumlar, evrenin bilinçli bir Güç tarafından tasarlandığını gösterir. Big Bang başlangıcındaki patlama daha şiddetli veya daha yavaş olsaydı evrenin oluşamayacağından, evrenin başındaki madde-antimadde oranından, evrenin başlangıcındaki entropinin ayarına kadar bütün değerler, evrendeki bilinçli tasarımı göstermektedir. Bu kritik değerlerin hepsi maddenin içindeki özelliklerle oluşturulmaktadır. Bu ise hem maddenin yaratıldığını, hem de evrendeki tüm süreçlerin bilinçli bir şekilde oluşturulduğunu gösterir.
EVRENİN SONU VE ÖZET
Daha önce gördüğümüz gibi evren sürekli genişlemektedir. Buna göre iki senaryonun birinin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Ya evren geriye kapanmadan sürekli genişleyecek ve ısı ölümüyle Büyük Donma (Big Chill) süreci yaşanacaktır, ya da genişleme belli bir seviyeye geldikten sonra çekim gücü geriye kapanmayı başlatacak ve Büyük Çöküş (Big Crunch) yaşanacaktır. Eğer böyle bir çöküş yaşanırsa, evrenin olmadığı noktada zamanın da önemi kalmadığı için, evren-zamanının da sonu gelecektir. Big Bang’in felsefi sonuçlarına daha önce değinenler, Big Bang’in, evrenin başlangıcı olduğunu göstermesinin felsefi sonucu üzerinde durmuşlar, evrenin sonunu göstermesinin felsefi sonucunu yüzeysel geçmişlerdir. Bu kitapta yapmaya çalıştığım şeylerden biri de bu önemli felsefi sonuca da dikkatleri çekebilmektedir.
Bilimsel verilerle evrenin sonsuza dek var olamayacağı anlaşılmadan önceki binlerce yıllık zaman zarfında ateistler, hep evrenin sonsuza dek var olacağını savunmuşlardır. Anlaşılıyor ki materyalistlerin en azından bir kısmı, kendi varlıklarının ölümle son bulmasına karşın evrenin ebedi var oluşunda kısmen de olsa teselli aramışlardır. Fakat hepsi, her şeyin açıklamasının içinde olduğunu ileri sürdükleri maddi evrenin sonsuzluğunu ısrarla savunmuşlar ve evrenin bir kıyamet sureciyle yok olacağını savunan dinlere karşı çıkmışlardır. Big Bang, felsefe tarihini yargılarken, ateistlerin binlerce yıldır savundukları bu tezi de mahkum etmiştir.
Kısacası Big Bang beş önemli noktada, materyalist felsefelerin her şeklini geçersiz kılmaktadır. Bu felsefelere dayanarak inanç, eylem ve ahlak sistemlerini oluşturanlar; hem inanç, hem eylem, hem de ahlak sistemlerini baştan ele almalıdırlar. Bu beş madde şunlardır:
1- Evren ezeli değildir. Böylece evreni, maddeyi tek ve asli unsur kabul eden materyalist felsefeler en temellerinden geçersiz olmuşlardır.
2- İzafiyet teorisinin formülleri evreni ve zamanı birbirine bağladı. Böylece evrenin başlangıcının ispatı, zamanın başlangıcının ispatı anlamına da gelmektedir. Zamanı sonsuza dek geriye giden bir süreç olarak tasarlayan materyalist düşünürler yanılmışlardır.
3- Big Bang ile oluşan süreçler evrende bilinçli bir tasarımın var olduğunu gösterir. Evreni sırf kendiyle açıklayan, bilinçli bir Yaratıcı’nın müdahalesini kabul etmeyen materyalist felsefeler bu açıdan da geçersiz olmuşlardır. (İlerideki bir bölümde “tasarım delili”ni detaylıca işleyeceğiz.)
4- Materyalizm doğası gereği, değişmeyen ve bozulmayan, zamanın geçmesiyle aşınmayan bir evren ve madde tasarımı yapmıştır. Evrendeki aşamalı süreçler bunun tam tersini ispatlamıştır. Evrenin genişlemesi, entropi, yıldızların ve ışığın son bulacak olmasının anlaşılması; değişmeyen tek şeyin sürekli ve kesintisiz değişim olduğunu göstermektedir.
5- Evren ezeli olmadığı gibi ebedi de değildir. İnsanlar gibi evrenimiz de bir gün ölüm sürecini yaşayacaktır. Materyalizm bu en temel tezinde de geçersiz olmuştur.
Ayrıntılı Bilgi; http://www.bigbang.gen.tr

Yorum Gönder

 
Top