Menu
 



1.
Oruç keffareti: Mazeretsiz olarak yemek suretiyle oruç bozmanın keffareti Şafii ve Hanbelilere göre güne gün, Hanefilere göre ise bir günü kaza ve iki ayı keffaret olmak üzere toplam 61 gün oruç tutmaktır. 
Hanefiler, bu fetvayı şu hadise dayanarak vermişlerdir;

Ebu Hureyre (ra);‘Resulullah`a bir adam geldi ve: Ey Allah`ın Resul’ü helak oldum’ dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Seni helak eden şey nedir?” diye sorunca: “Ramazanda hanımıma temas ettim” dedi. Bunun üzerine Resulullah`la aralarında şu konuşma geçti: “Azad edecek bir köle bulabilir misin?” “Hayır!” “Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?” “Hayır!” “Altmış fakiri doyurabilir misin?” “Hayır!” “Öyleyse otur!” Biz bu minval üzere beklerken, Aleyhissalatu vesselam`a içerisinde hurma bulunan bir büyük sepet getirildi. “Soru sahibi nerede ?”diyerek adamı aradı. Adam: “Benim! Buradayım!” deyince, Aleyhissalatu vesselam: “Şu sepeti al, tasadduk et!” dedi. Adam: “Benden fakirine mi? Allah`a yemin ediyorum. Medine`nin şu iki kayalığı arasında benden fakiri yok!” cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah güldüler ve “Öyleyse bunu ehline yedir!” buyurdular’. 
Hanefilerin bu hadise dayanarak verdikleri ‘oruç kefareti’ fetvası
1)Kur’an’a,
2)Sünnete,
3)Ebu Hanifenin ilkelerine,
4)Hanefi fıkıh usulüne ve hatta
5)Delil olarak kullanılan bu hadise aykırıdır.

Şöyle ki;1.1.Kur’an’a aykırılık
Orucun farziyyetini ve tutulamayan oruçlar hakkındaki hükmü bildiren ayetler şöyledir;
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ َيَّامًا مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْءَانُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Ey mü’minler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı. Umulurki merhamet olunursunuz. Sayılı günlerde. Sizden kim hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde oruç tutsun. Onu (Ramazan orucunu) tutabilenlere bir yoksulu doyuracak kadar fidye de gerekir (fıtır-fitre). Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha iyi olur. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren ve doğru ile yanlışı ayrıt edici delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Kim Ramazana şahit olursa o ayda oruç tutsun. Kim hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorlanmanızı istemez. Bunlar sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir (Bakara 183-185).
Bu ayetler, orucun; 
1) sayılı günler içinde (Ramazanda) tutulması gerektiğini, 
2) sadece hastalık ve sefer nedeniyle ertelenebileceğini, 
3) bu mazeretler dolayısıyla ertelenen orucun sonradan güne gün kaza edilebileceğini, 
4) tutulan oruçlar için ayrıca bir yoksulun da doyurulması (fidye, fıtır verilmesi) gerektiğini bildirmektedir. Yani hem Ramazan orucu tutulacak (ertelenen varsa kaza edilecek) ve hem fidye (fitre) verilecektir. Yani ya oruç tutulacak ya da fidye verilecek değildir. Her ikisi de yapılacaktır. Bunlar, haklı bir mazeret nedeniyle tutulamayan orucun tutulabilmesi (sayının tamamlanması) için verilmiş bir ruhsattır. Ayetteki ‘bunlar sayıyı tamamlamanız ve Allah’a şükretmeniz içindir’ ifadesi bunu gösterir. 


O halde Kur’an, sadece sefer veya hastalık halinde tutulamayan oruçlar için bir telafi imkanı sunuyor ama mazeretsiz olarak bozulan veya tutulmayan oruçlar için herhangi bir telafi imkanı sunmuyor demektir. Yani 61 günlük oruç da bunu telafi edemez.


1.2. Sünnete aykırılık
Kur’an’ın buyurduğu bu hükmün aynısı Nebi-Resul tarafından da buyrulmuştur. Nebi’den nakledilen şu rivayet ayetin bu hükmünü açıkça gösteriyor (ayetin hükmünü izhar ediyor);
Ebu Hureyre (ra);‘Resulullah şöyle buyurdu:‘Bir kimse Allah’ın verdiği (hastalık ve sefer gibi) bir izin olmadan Ramazan ayında bir gün oruç tutmazsa bütün hayatı boyunca oruç tutsa tutmadığı bu orucu telafi edemez’. 
O halde Hanefi'lerin Kur’an’a aykırı bu fetvası Kur’an’dan başka bir şey olmayan sünnete de (doğal olarak) aykırıdır.

1.3. Ebu Hanife’nin ilkelerine aykırılık
Bu fetva, ‘Nebi, Allah ne emretti ise onu emretmiştir. Allah’ın tarif ettiği bir şeyi farklı şekilde tarif etmemiştir. Biz, Nebi’nin her şeyde Allah ile mutabık olduğuna şehadet ederiz. O, Allah’ın emretmediği bir şeyi emretmemiş, yasaklamadığı bir şeyi yasaklamamıştır. Allah ne dedi ise Nebi de onu söylemiştir’ diyen Ebu Hanifenin ilkelerine aykırıdır. Çünkü bu fetva ile Allah’ın emretmediği bir şeyi Nebi’nin emrettiği iddia edilmiş oluyor.

1.4. Hanefi usullerine aykırılık
Hanefiler, bu fetvalarında sadece Kur’an’a, sünnete ve Ebu Hanife'nin ilkelerine aykırı düşmediler. Kendi ilkeleri ile de çeliştiler. Hanefi usulünün en önemli ilkelerinden biri (ki çok doğru bir ilkedir) şudur: ‘Takdîrât, keffâret, hudûd ve bedellerde kıyas caiz değildir’. 
Ama bu fetvada Hanefiler, kefaret için kıyas yapmış oldular. Hadiste ‘cinsel ilişki ile orucunu bozana’ verilen cezayı (aslında öyle de değil ama öyle anladılar) kıyas yaparak ‘yiyerek oruç bozana’ da tatbik ettiler. Böylece kendi ilkelerine de aykırı düştüler. 

Hanefilerin bir diğer çelişkisi de şu: Resulullah, bu zatın hanımına herhangi bir ceza tatbik etmediği halde ‘oruçlu iken cinsel ilişki yapan kadına da keffaret gerekir’ fetvasını verdiler. Delil gösterdikleri bu rivayette, cinsel ilişki ile orucunu bozduğu için ceza tatbik edildiğini düşündükleri zatın (ilişki kurduğu) hanımına Resulullah’ın neden herhangi bir ceza tatbik etmediğini düşünmediler. Hatta Resulullah, bu zata bozulan orucun kazasından bahsetmediği (sadece iki ay oruçtan bahsettiği) halde Hanefiler bu hususa da dikkat etmediler. Zaten bu hususlara dikkat edilmiş olsaydı, olayın gerçek nedeni anlaşılır ve bu fetva verilmezdi.

1.5. Delil gösterilen hadise aykırılık
Musa Carullah Bigiyev, oruç kefaretinin 61 gün olamayacağını delil kabul edilen hadislere dayanarak kanıtlamış ve hatta bu konuda özel bir kitap yazmıştır. Bu kitap dilimize de tercüme edilmiştir. Nitekim oruç kefareti için delil kabul edilen ve Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbni Mace ve Ahmed İbni Hanbel’in Müsnedinde yer alan bu hadisle ilgili (çoğu Carullah’a ait) bazı tespitlerimiz şöyledir;
1. Resulullah’a gelen zat, ‘Ramazanda hanımıma vardım, temas ettim (vaka’tu ala-emreeti fi-ramadan)’ diyor. ‘Orucumu bozdum’ demiyor. 

2. Buna rağmen metinde geçen ‘Ramazanda’ ifadesi nedeniyle olay oruca hamlediliyor. ‘Ramazanda’ ifadesi büyük bir ihtimalle bu zatın değil olayın Ramazan ayında gerçekleştiğini bildirmek isteyen ravinin ifadesidir. Çünkü içinde bulunulan zaman Ramazan olduğuna göre Resulullah’a gelen bu zatın ‘Ramazanda eşimle temas ettim’ demesi değil ‘oruçlu iken eşimle temas ettim’ demesi beklenirdi. Ama öyle demiyor. Demek ki bu ifade raviye ait. Lakin bu zat cinsel ilişki ile orucunun bozulduğunu kast etmiş olsa bile yiyerek orucunu bozmuş değildir. Yani bu hadis ancak cinsel ilişki ile bozulan orucun cezası için delil olabilirdi. Ki Şafii ve Hanbelilerde öyledir. Ancak Kur’an ve sünnet sefer ve hastalık dışında bir ruhsat tanımadığı için Şafii ve Hanbelilerin bu fetvası da Kur’an’a/sünnete aykırıdır. 

3. Bu zatın sorunu, eşiyle girdiği cinsel ilişki sonucunda orucunun bozulması olsaydı Resulullah’ın bu zata tatbik ettiği cezanın aynısı eşine de tatbik edilmeliydi. Ama Resulullah’ın böyle bir uygulaması olmadı. Demek ki bu zatın derdi orucunun bozulması değil. O halde ne olabilir? 

4. Bunun cevabı, bu zatın fiili (eşiyle ilişki) ile Resulullah’ın tatbik ettiği cezanın şu sıralamasında bulunuyor;

1)Köle azad etmek,
2)İki ay oruç tutmak, 
3)Altmış fakiri doyurmak. 
Bunlar, Kur’an’ın zıhar için emrettiği kefarettir. Demek ki Resulullah’ın bu zata tatbik ettiği ceza bozulan orucun değil bozulan zıharın keffaretidir.

( Zıhâr kelimesi, "kişinin karısını, kendisine ebedî surette mahrem olan ka­dınlardan birine veya o kadının vücudunun organlarından birine benzetme-si"dir. Câhiliye döneminde Araplar, zıhârı boşama şekillerinden biri olarak ka­bul ederlerdi. Ama İslâm dini zıhârı başka bir yaklaşımla ele alarak ona boşa­madan başka hükümler yüklemiştir.)
Kur’an’ın zıhar ile ilgili ayetleri şöyledir;
‘Hanımlarına zıhâr yaptıktan sonra dönenlerin eşlerine temastan önce (1) köle azad etmeleri gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Buna imkân) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce (2) ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen (3) altmıs fakiri doyurur. Bu, Allah’a ve Resûlüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır (Mücadele 3,4)’. 

Nitekim, Hanefilerin oruç kefareti için delil gösterdiği yukarıdaki hadis, Ahmed bin Hanbel’in Müsnedinde Resulullah’a gelen zatın bizzat kendisi (yani olayın kahramanı Seleme bin Sahru’l-Ensari) tarafından nakledilmektedir. Bu zat karısına zıhar yaptığı halde onunla gece ilişki kurduğu için yani zıharını bozduğu için Nebi’nin yanına gelmiştir. Orucunu bozmuş değildir. O, bu durumu gayet açık ve net olarak şöyle ifade etmektedir (hadisin Arapça metni dipnotta verilmektedir);

Seleme bin Sahru’l-Ensari:‘Cinsel güç bakımından başka bir kimseye verilmeyen kudret sahibi bir kişiydim. Ramazan girdiğinde gecemde bir şeyler olur gündüz oluncaya kadar eşimin koynundan ayrılamam korkusuyla Ramazan geçinceye kadar eşime zıhar yaptım. Fakat eşim gece bana hizmet ederken elbisesi açıldı ve bedeninden bir yer göründü. Ben de dayanamadım ve üzerine atılarak cinsel ilişki kurdum. Sabah olunca aileme koştum. Durumumu anlattım. Beni Nebi’ye götürün, olup biteni anlatayım, dedim. Hepsi bana ‘yemin ederiz ki biz seni götürmeyiz. Hakkımızda ayet inmesinden korkarız veya Nebi’nin bize ağır söz söylemesinden korkarız. Fakat sen git, münasip gördüğünü yap’ dediler. Çıktım ve ben de Nebi’ye gittim. Durumumu anlattım. Bana ‘gerçekten böyle mi oldu’ dedi. ‘Evet aynen böyle oldu’ dedim. Tekrar ‘gerçekten böyle mi oldu’ dedi. Ben de ‘evet aynen böyle oldu’ dedim. Tekrar ‘gerçekten böyle mi oldu’ dedi. ‘Ben de evet aynen böyle oldu. Sabredeceğim. Allah’ın emrini bana uygulayınız’ dedim. Bana ‘bir köle azat et’ dedi. Ben de elimle boynuma vurdum ve boynumdan başka mülküm yoktur dedim…’
Hadisin devamı diğer kaynaklarda geçen ifadelere benzer şekilde devam ediyor.
Demek ki bu zata uygulanan ceza, oruç kefareti değil zıhar kefaretidir. Olayın kahramanı tarafından nakledilen Müsned’deki bu rivayet tüm detayı anlatmaktadır. Ama bu zatın Nebi’ye söylediği ilk sözleri hadisi rivayet eden ravi (Ebu Hureyre) tarafından işitilmemiş ve hadis diğer kaynaklara bu eksiklik ile alınmıştır. Buna rağman, diğer kaynaklardaki rivayetlerde de olay kapalı değildir. Zira, Resulullah’a gelerek ‘helak oldum’ diyen bu zat diğer kaynaklardaki hiçbir rivayette de ‘ben orucumu bozdum’ demiyor. ‘Eşimle ilişki kurdum’ diyor. Resulullah da onun bu itirafı üzerine bir ceza sıralaması yapıyor. Ama Kur’an’da oruç için öngörülen böyle bir ceza sıralaması (kefaret) bulunmuyor. O halde bu ceza nasıl oruca hamledilebilir? Resul’ün tatbik ettiği ceza sıralamasının Kur’an’da sadece zıhar için emredildiği düşünülmüş olsaydı, bu zata tatbik edilenin de zıhar kefareti olduğu rahatlıkla anlaşılabilirdi. Ama hadiselere Kur’an eksenli bakılmadığı için anlaşılamadı.

_________________________________________________________________________________
Kaynak : 'Kur'an ve Sünnet Ama Hangi Sünnet'

Yorum Gönder

 
Top