Menu
 

DARWIN’İN BİR FİKRİ DAHA DUMAN OLDU…


Mustafa Ajlan ABUDAK
Darwin’in ılık havuz teorisi test edilir…
Amerika Birleşik Devletlerinin önde gelen araştırmacılarının elde ettiği son bulgulara göre Yeryüzünde hayatın hidro termal göletlerden ya da volkanik kaynaklarından kaynaklanması oldukça olasılık dışı..
Yapılan araştırmalar volkanik havuzlarda hayatın ortaya çıkmasını sağlayacak doğru koşulları sağlanamadığını gösteriyor. Yeryüzünde hayatın nasıl başladığı ile ilgili bulgular Londra Kraliyet Akademisinde iki günlük uluslar arası bir toplantıda tartışıldı.
Darwin’in teorisi
Santa Cruz’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden Ordinaryus Prof. David Deamer, sunumun başlarında şunu söyledi;
Darwin’in hayatın küçük ılık bir havuzda başlamış olabileceğini söylemesi üzerinden 140 yıl geçti. Şimdi bizler Darwin’in bu fikrini test ediyoruz. Bu küçük sıcak havuzlar Rusya’daki volkanik Kamçatka bölgesi ve Kaliforniya’daki Lassen dağındakilerle ilişkili. Sonuçlar hem şaşırtıcı hem de bazı açılardan rahatsız edici. Kil içeren sıcak asitli volkanik su öyle görülüyor ki, kimyasalların birleşerek öncü organizmaları oluşturması için doğru koşulları sağlamıyor.
Hayatın yapı taşları olan DNA ve amino asitlerin ve diğer bir zorunlu içerik olan fosfatın volkanik havuzlardaki kil partiküllerinin yüzeyine yapıştılar. Bunun önemi, kilin daha önce hayatın başlangıcına dair ilginç kimyasal reaksiyonları kolaylaştırmasıydı. Fakat deneylerimizde, organik bileşikler kil parçacıklara oldukça güçlü bir şekilde tutarak başka herhangi bir kimyasal reaksiyona girmediler… 1
Efendim Yeni Darwinciler ve ateistler bu konuda ne düşünüyorlarmış kısaca birkaç örnekle bakalım;
Carl Sagan bunu ilkel bir serbest canlının, organik sulu çözeltide üremesi olarak hayal etmiştir.
Richard Dawkins, Bencil gen adlı kitabında bu en önceki yaşam şeklinin imgesini şu şekilde detaylandırmıştır;
‘‘Bir noktada, özellikle olağanüstü bir molekül, kaza eseri oluşmuştur. Biz buna kopyalayıcı (replicator) adını veriyoruz. Bu beklide çevredeki en karmaşık ya da büyük molekül değildi, fakat kendisinin kopyalarını oluşturabilecek kadar olağan üstü bir özelliğe sahipti.’’
Şimdi Bu bulgular bize ne gösteriyor..? DNA ve RNA daki organisazyonu som şansın kaza hükümdarlığına emanet eden akılların hayatı ve evrimi anlamak adına dünyayı nasıl 140 yıl boyunca dezinformasyona tabi tutup, bu masala kamuoyunu nasıl inandırmaya çalıştıklarını gösteriyor. Böylece, Darwinciler ön kabulleri olan materyalist imana uygun evrimsel senaryolar oluşturabilmek için sorgulayan akılları sisli bir muğlaklığın içinde pasifize ediyorlardı.
Bu konuda son söz eskinin bir bilgesinin sözleri olacak. İngiliz bilim insanı Robert Boyle tamamen katıldığım açıklamasında şöyle demektedir;
Epikürcüler gibi sonsuz boşlukta tesadüfen karşılaşan atomların kendi başlarına bir dünya ve onun bütün görüngülerini oluşturabileceklerini varsaymaktan uzağım: ne de Tanrının bütün madde yığınını ve sabit hareket miktarını bir kez ortaya koyduktan sonra, evreni yapmak için başka bir şeye gerek görmediğini; maddi kısmın, kılavuzdan yoksun kendi hareketiyle kendisini düzenli bir sisteme sokabilecek yetenekte olduğunu düşünüyorum. Benim savunduğum felsefe, yalnızca cismani şeylere ulaşır ve ilk nedenlerle doğanın daha sonraki gidiş yolu arasında ayrım yaparak, maddeye hareketi gerçekten Tanrının verdiğini öğretir.
Ancak, bunu başlangıçta, tasarladığı dünyayı oluşturacak madde parçalarını bu şekilde ayarlayacak biçimde, değişik hareketlerini yönlendirerek yapmış ve hareketin kurallarını ve maddi şeyler arasında ki doğa yasaları dediğimiz bu düzeni kurmuştur. Aynı felsefe, evren bir kez Tanrı tarafından yaratılıp hareketin yasaları konulduktan ve bütün bunlar Tanrının ebedi toplayıcılığıyla, genel takdiriyle bir araya getirildikten sonra, dünya görüngülerinin madde parçalarının mekanik özellikleriyle fiziksel olarak üretildiğini ve bunların birbirlerine karşı mekanik yasalara göre işlediklerini de öğretir.
Boyle’a göre, “Epikür ve izleyicilerinin çoğu … Kendilerine göre dünya, niyetlenilmiş hiçbir amaç olmaksızın şans tarafından yapıldığından, şeylerin sonlarını [nihai nedenleri] dikkate almayı bırakmışlardır.” 2
Robert Shapiro’nun hayatın nasıl oluştuğuna dair yeni Darwincilerin önerdiği süreçlerin olasılığı ile ilgili şu söyledikleri akıl edebilenler için yeterince açık deliller sunmaktadır:
Problem şu analojiyi akla getirmektedir: 18 delikli bir sahada golf oynayan bir golf oyuncusu düşleyin, daha sonra farz edelim ki top oyuncu olmadan kendi kendine bu sahada oyuna devam etsin. İşte bu çalışmada böyle bir olasılığı göstermektedir. Prebiyotik sentezin, nükleotidleri oluşturması için doğal güçlerden meydana gelen (depremler, rüzgârlar, kasırgalar, seller vs gibi) bir birleşimin golf sahasındaki topun gerçekleştirdiği sonucu yeterince zaman verilirse gerçekleştirebileceğini kabul etmek zorundadırlar. RNA’nın kendi kendine oluşumunu engelleyecek herhangi bir doğa yasası bulunmamaktadır, fakat bunun gerçekleşmesi için gerekli şans gerçektende devasadır.
İşte tam da bu yüzden akıllarını nedenler yerine dumanlara emanet etmiş oluyorlar..Konuyla samimi olarak ilgilenenlere oldukça detaylı bir şekilde hayatın başlangıcını DNA, RNA ve amino asit dünyasından elde edilen bulgulara dayanarak açıklandığı bir diğer makalemizi de okumalarını öneriyorum. Olasılıkların yapıcılığının sınırları nerededir? Sonsuz mudur? Bu iki makale birleştiğinde hayatın nasıl başlamış olabileceğine dair kafasında soru olanların teleolojik düşünceye dair oldukça doyurucu kanıtlara sahip olacağını düşünmekteyim. Makale için lütfen tıklayın.
HAYATIN BAŞLANGICI ÜZERİNE…
Kaynaklar;
1. http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/4702336.stm
2. John Bellamy Foster Marx’ın Ekolojisi s.68 Epos yayınları.
Kaynak

Yorum Gönder

 
Top