Menu
 







SALT EŞİTLİK, EŞİTLİK VE ADALET GETİRMEZ

Pek çok insan, eşitlik ile adalet kavramlarını eşdeğer olarak kullanmaktadır. Oysa ki adalet, eşitlik demek değildir. Daha da ileri giderek, eşit olan hiç bir nesne ya da varlık olmadığı düşünüldüğünde, eşit davranışın adalet getirmeyeceğini söylemek mümkündür.

Dünyada çeşitli filozoflar ve değişik disiplinlerde düşünceler üretmiş düşünürlerin eşitlik üzerine çok farklı fikirleri bulunmaktadır. Bu fikirlerin pek çoğunda eşitlik ve adalet kavramının maddi değerlere indirgenmediği ve adaletin eşitlik olarak algılanmadığı görülmektedir. Buna karşın, insanların hemen hemen tamamı, adaletin eşitlik olduğunda ısrar etmeyi sürdürmektedir. Bu yazı ile bu yanlış inanışı eleştirmeye çalışacağım.

İnsanlık tarihinde farklı dönemlerde egemen olmuş düşünceler içinde adalet ve eşitlik anlayışları konusunda değişik yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımlar, egemen adalet kavramının eşitliğe bakışını yansıtması açısından da ilgi çekicidir.

İlkel Komünal Toplumda Eşitlik
İnsanlık tarihinin ilk dönemi, ilkel komünal toplum aşamasıdır. Bu dönemde, hiyerarşiye dayalı toplumsal örgütlenme biçimleri yerine yerel ve geleneksel geleneklerle düzenin sağlandığı görülür. Bu açıdan, ilkel komünal toplum, devletin var olmadığı, devletsiz toplum aşamasıdır.
Devletin olmaması, toplumsal ilişkilerin hiyerarşi ve kuralsız olduğu anlamına gelmez. Elbette ki, geleneksel yöntem ve pratiklere göre uyulması gereken kurallar ve sorunların çözüm mekanizmaları bulunmaktadır. Bu dönemde aile ilişkilerinin ve kabile örgütlenmelerinin temel toplumsal formlar olduğu kabul edilmektedir.
İlkel komünal toplumda doğaya karşı bir eşitlik söz konusudur. Aile ve grup ya da kabile içinde farklılıklar bulunmasına karşın, doğayla mücadele anlamında eşit koşullar söz konusudur. Doğal koşulların herkese eşit ölçüde yansıması, adalet anlayışının da buna yönelik gelişmesine kaynaklık etmiştir. Bu durum da ?herkese karşı eşit koşullar? biçiminde bir eşitlik anlayışı geliştirmiştir. Çocuk ve yetişkin açısından eşit koşullar ya da erkek ve kadın açısından eşit koşullar, adalet duygusu ile çelişmektedir. Bir aslanla savaşma bakımından güçlü ve güçsüze aynı silahın verilmesi, elbette ki, adalet duygusu açısından kabul edilebilir bir tutum sayılmayacaktır.

Köleci Toplumda Eşitlik
Köleci toplum, eşitlik konusunda en pratiğin yaşandığı toplumsal gelişme aşamalarından birisidir. Köleci toplumda temel bir ayrım olarak köleler ve köle sahipleri bulunmaktadır. Köle sahibi ve köle ilişkisi bir sahip ve mal ilişkisidir.
Kölelerin köle sahipleriyle eşit olması düşünülemez. Köle sahipleri de kendi aralarında ekonomik durumları ve toplumsal statülerine göre farklı davranılması gereken kesimler oluşturmuşlardır. Bu anlamda, köleci toplum, eşitliğin adalet sayılmadığı bir toplumsal yaşam formudur. Bu nedenle köleci toplum, ?eşit olmayanların eşitsizliği? anlayışına dayanmaktadır.

Feodal Toplum ve Eşitlik
Feodal toplum, insanın bir mal gibi alınıp satılması döneminin kapandığı ve bütün insanların bir diğerine karşı, teorik olarak, özgür olduğu yeni bir toplumsal yaşam formudur.
Feodal toplumda da farklı kesimler arasında derin farklılıklar bulunmasına karşın, insanlar özgürleşmiştir. Ancak bu özgürlük, ekonomik gelir farklılıkları nedeniyle yaşama geçememektedir. Bu nedenle toplum, topraksız köylüler ve toprak sahipleri biçiminde ikiye ayrılmış durumdadır.
Feodal toplumda eşitlik, farklı kategorilere farklı davranmak biçiminde bir eşitlik anlayışıdır. Örneğin, toprak sahibi ve topraksız köylü, iki farklı kategori olarak, farklı olması gereken kesimlerdir. Bunlar arasında eşit koşullar yaratmaya çalışmak, adalet anlayışına uygun değildir. Adalet, farklılıklar arasında, farklılıklara uygun paylaşım anlamına gelmektedir.
Farklı iki kategori arasında eşitsziliği savunan bu yaklaşım, ?eşitlerin eşitliği? olarak isimlendirilmektedir. Burada, toprak sahipleri eşit haklara sahip olmakta ya da topraksız köylülere aynı koşullar sunulmaktadır.

Liberalizm ve Eşitlik
Liberal toplum, teorik olarak insanlar ve gruplar arasındaki eşitsizliklerin kalktığı bir toplumsal yaşam ve ekonomik sistem formudur. Bu formda bireyler, aynı eşit koşullara ve olanaklara sahiptir.
Liberalizmin bu teorik eşitliği, ?tarafsızlık? anlamında bir eşitlik anlayışıdır. Her kesime ya da her bireye karşı tarafsız davranılmakta, değişik koşullara ve olanaklara sahip insanlara aynı olanaklar sunularak eşitlik sağlanmaya çalışılmaktadır.
Liberalizm, ?göreceli eşitlik? anlayışının uygulandığı bir siyasal ve ekonomik sistem yaratmıştır. Parası olan ve parası olmayana aynı olanakları sunduğunuzda, parası olanların bu olanaklardan yararlanıp olmayanlaraın yararlanamaması ile karşılaşırsınız. Parası olmayan bir kişinin fabrika kurup üretim yapması ve bu ürünleri satarak zengin olması düşünülemez. Ancak, sermayesi olan bir kişi, başklarının emeğini sömürerek çalışmadan yaşamını sürdürebilir.
Bu nedenlerle liberalizm, ?tarafsızlık? anlamında eşitlik anlayışı ile adaleti yakalamaya çalışmakta, ancak farklılıklar (ekonomik güç, zeka, yetenek, fiziksel yapı, kişisel özellikler vs) nedeniyle aynı fırsatlardan eşit yararlanmak söz konusu olmamaktadır.

Komünizm ve Eşitlik
Komünizm, eşitliği yaratacak kaynaklara inmeyi denemiş ve iki aşamalı bir eşitlik anlayışı geliştirmiştir. İlk aşamada, farklıkların ortadan kaldırılmasına yönelik bir ?eşitlik inşası? süreci getirmiştir. Bu süreçte toplumun bütün kesimleri aynı koşulları ve fırsatları paylaşacaktır. Bu eşitlik anlayışı, ?maddi eşitlik? olarak isimlendirilmekte ve ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel yaşamdaki her alanda eşitliği içermektedri.
İkinci aşamada ise ?maddi eşitlik? aşılmakta ve ?herkese gereksinimine göre verilip, herkesten yeteneğine göre alınmaktadır.? Bu eşitlik anlayışı, ?eşit olmayanlara farlılıklarını gözeterek eşit davranmak? ya da ?herkese gereksinmesine göre davranmak? biçiminde ifade edilebilir.

Anarşizm ve Eşitlik
Anarşizmin eşitlik anlayışı, eşit olmayan koşulların ortadan kaldırılması anlamında komünizm ile çok yakındır. Anarşizm, adaletsizliğin kaynağının eşitsizlik olduğuna inanmaktadır. Eşit olmayan koşulların kaldırılması için de bunu yaratan sistemin ve altyapının ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Toplum yaşamında eşitsizliği yaratan, hiyerarşik ve baskıcı toplum düzenleridir. Bu baskıcı ve hiyerarşik yapı oratadan kaldırılıp yerine devletsiz bir demokrasi (doğrudan demokrasi) geçirildiğinde, Kropotkin?in de düşüncelerinde gördüğümüz gibi, barışcıl ve şiddetten uzak anarşist bir toplum yaratılacaktır. Kitlelerin spontane eylemelrinin yaratacağı hiyerarşik olmayan devletsiz yapı, özgür koşulları ve eşitliği getirecektir. Özgür koşular ve eşitlik de adaletin temelini oluşturacaktır.

Sonuç

Görüldüğü gibi, değişik dönemlerde farklı adalet ve eşitlik anlayışları savunulmuş ve yaşatılmıştır. Bu eşitlik anlayışları, o dönemin adalet anlayışını da biçimlendirmiştir. Bu düşünceler ışığında, salt eşitliğin adalet demek olmadığı açıktır.

Farklı koşullar ve kaynaklara sahip olan kitlelere aynı olanakların sunulması, sonuçta, eşitliği ve adaleti yaratmayacaktır. Liberalizm, bu eşitlik anlayışıyla farklılıkları keskinleştirmiş ve adil bir yönetim biçimi olamamıştır.
Sonuç olarak, eşit davranmak eşitlik ve adalet değildir.

YARD. DOÇ. DR. BİROL ERTAN / KIBRIS
Şu Konularda İlginizi Çekebilir,

İslam ve Kadın Erkek Eşitliği-Feminizm 

Yorum Gönder

 
Top