1- Doğaüstü açıklamaların yerini sürekli olarak doğal nedensel açıklamaların alması.
“İnsanlığın bilgisi arttıkça, daha önce doğaüstü şeylerle açıklanan olaylar, doğal ve nedensel açıklamalara kavuşuyor. Hastalıkların cinler değil mikroplar yüzünden olması, Güneşin doğuş batışının kavga eden tanrılar değil Dünya’nın hareketi sebebiyle olması, şimşek çakmasının Zeus’un kızdığının işareti olmaması gibi”.
Öncelikle bu ifadeler ile yazının başında belirtilen ifadeler çelişiyor. Yazının başında şöyle diyor yazar;
“Tanrı” derken kastettiğim şey, İbrahimi dinlerin (Yahudilik, Hrıstiyanlık ve İslam) anlattığı şekliyle var olan, peygamber gönderen, emir gönderen, gerektiğini düşündüğü zaman felaketler, cezalar gönderen, duaları dinleyen, cevaplayan, affeden ya da cehenneme gönderen, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde bulunan, bir çok isimle bilinmesine karşın en çok Yahweh, Allah, Tanrı olarak bilinen karakterdir.
Hem İbrahimi dinleri kastettiğini söylüyor sonra da “Zeus”tan, Yunan Mitolojisinden bahsediyor. Hiçbir İbrahimi dinde “Tanrılar kavga ettiği için güneş doğup batar” düşüncesi yoktur. Zaten “Tanrılar” kavramı İbrahimi dinlere uymayan bir şeydir. Hristiyanlık’taki ‘teslis’ inancına rağmen hiçbir İbrahimi din yaratıcıyı “birden çok” olarak görmez. Velhasıl öncelikle “Şüpheci Melek” hangi tanrıya karşı çıktığını “doğru” bir şekilde anlatmalıdır. İbrahimi dinlerden bahsedip misal olarak Zeus’u verirse, doğru bir mantık yürütme olmaz.
Bu önemli bir husus çünkü İbrahimi dinlerin “Tanrı”sıyla, antik Yunan “Tanrılarının” özleri/özellikleri/sıfatları tamamen farklıdır. Birbiri yerine kullanılamayacak iki nosyondur. “İkisi de Tanrı nihayetinde” şeklinde bir temele dayanan analojiler, ciddiye alınmamaya mahkumdur.
Konuya gelirsek; İslamiyet’te her şey doğaüstü müdür? Hadiselerin doğal nedensel açıklamalar, İslamiyet’e ters midir? Tabii ki hayır. İslamiyet “doğa kanunlarını” yani hadiselerin oluş sebeplerini reddetmez. Zariyat Suresi 7.ayette şöyle denir;
‘Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış’ göğe andolsun…
Bu ayet hem Allah’ın sonsuz ilmini hem de tabiat kanunlarının Allah’ın varlığına aykırı olmadığını göstermekte. Ayette belirtilen “yollar ve yörüngeler” aslında “oluş”ların “sebep”lerini yani “evrendeki kanunları”, “tabiat kanunlarını” göstermekte. Allah(c.c.) tabiat kanunlarını da yaratandır. İşte bunlardan ötürü tabiat kanunları, mekanizmaları İslam ile zıt değildir. Zaten İslam “mitoloji”, Allah da “Zeus” değildir.
İkinci madde şöyle;
2. Dünya dinlerinin tutarsızlığı
İslam haricindeki tüm dinler tutarsızdır, lakin İslam’da tutarsızlık ve çelişki yoktur. Gerek İncil’de gerek Tevrat’da hatalar olabilir. Zira onlar “Allah kelamı” değil “beşer kelamı”dır. Bu iki kitabın orjinalinden farklı olduğu artık tartışılan bir konu değil. Herkes bu kitapların sonradan değiştirildiğini biliyor. Lakin Kur’an-ı Kerim Allah kelamıdır. Ve değiştirilmediği kesindir. Yüzyıllar önceki Kuran-ı Kerim ile bugünkü arasında tek bir fark yoktur. Ve bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de “tutarsızlık” aramak mantıklı değildir. Lakin bir “ateist”in tutarsızlık araması da gayet doğaldır. Ve ateistlerin sundukları tutarsızlık(!) örneklerine “Bu kitap Allah kelamı sana cevap vermeye bile tenezzül etmiyorum” şeklinde cevap vermeyeceğim. Akıl ve mantık eşliğinde sunulan “tutarsızlık” örneğine bakalım;
İslamiyet’te “mirasların paylaştırılmasında matematiksel hata” olduğu iddia edilmiş. Böyle bir şeyi ancak İslamiyet’i tam anlamıyla bilmeyen birileri söyleyebilir. Zaten şu dönemlerde İslamiyet’e karşı edilen lafların tümü, karşı tarafın İslamiyet’i bilmemesinden ileri geliyor. Diyanet İşleri eski başkanı Süleyman Ateş Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde bu “miras” meselesine değindi bir yazısında. Avliye Meselesi isimli yazısında gerekeni söylemiş Süleyman Ateş.
İslamiyet’te çelişki ve tutarsızlık yoktur.
Geçelim üçe;
3. Dini argümanların ve açıklamaların zayıflığı.
Dini argümanlar görmek istemeyenler için azdır. Tanrı’nın varlığına dair çeşitli kanıtlar vardır. Allah’ın varlığının ontolojik ve kozmolojik kanıtları vardır. Bilim ilerledikçe bu kanıtların kategorileri de artmaktadır. Mesela DNA’nın şifresini çözen Francis Collins, “laboratuvarda çalışırken Tanrı’yı hissettiğini” söylüyor. Şunu gösteriyor bu hadise; Allah’ın varlığının kanıtı aslında her yerde; yerde, gökte, laboratuvarda. Kambriyen canlısı trilobitin göz yapısına da bakarak, Kur’an-ı Kerim’deki ‘bilimsel mucizelere’ de bakarak bulabiliriz Allah’ı… Kanıtlar her yerde.
Tarih boyunca sayılamayacak kadar çok filozof, bilim adamı “Tanrı”nın varlığını kabul etmiştir. Bu insanlar o “az” dediğiniz argümanlara binaen Tanrı’ya inandılar. Farabi, Descartes, Kant, Newton vs. vs. gibi tarihe adını yazdırmış pek çok insan çeşitli metotlarla ve çeşitli argümanlarla Allah’ı bulmuşlardır.
4. Dua’nın hiç bir işe yaramaması
Aslında şu madde ateistlerin ne denli argüman sıkıntısı çektiğini ortaya koyuyor. Dini her tartışmada “duaların tümü kabul edilecek” deniyor ama “hepsi gerçekleşmiyor” diyen ateistlerle karşılaşmanız şaşırtıcı değil.
Allah(c.c.) dua edenin duasına icabet ederim der lakin, duanın kabul olması için dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. En başta tüm duaların kabul edilmesi beklenebilir mi? Tabii ki hayır. Zira -misalen- bir mevkiye gelmeyi birden fazla kişi isteyebilir. Lakin o mevkiye yalnız bir kişi geçecektir. Velhasıl herkesin duasının kabul olması düşünülemez. Jim Carrey’nin başrolünde oynadığı Bruce Almighty (Aman Tanrım) filmindeki bir bölüm aslında “duaların kabulu” konusunda bir nebze olsun aydınlatıyor bizi. Tanrısal güçlere sahip olan Bruce Nolan (Jim Carrey), gelen duaları cevaplamak için bir mail sistemi kuruyor ve duaların hepsini otomatik olarak “kabul ediyor”. Ve büyük ikramiyeyi kazanmak için dua eden herkesin duası kabul oluyor. Sonuçta kişi başına düşen ikramiye ücreti 17 dolar oluyor… Yani kimse mutlu olamıyor. Filmdeki bu bölüm “duaların hepsi neden kabul olmuyor?” sorusunun küçük bir bölümüne cevap veriyor. Diğer kısımlarını ise hadislerden vs. anlayabiliriz. Mesela Peygamber Efendimiz’in ‘duaların kabulu’ konusundaki sözleri şöyledir;
- Çalışmadan dua eden, silahsız harbe giden gibidir.
- Siz, kabul edileceğine yakînen inanarak, Allah’a dua ediniz. Allahü teâlâyı unutarak, gafletle edilen dua kabul olmaz.
- Emr-i marufu bırakırsanız dualarınız kabul olmaz.
- Bid’at ehlinin duası ve ibadetleri kabul olmaz.
- Kızını fasıkla evlendirenin duası kabul olmaz.
- Duanın kabul olması için, yenilen ve giyilen helal olmalıdır
Duaların kabul olmamasının sebepleri hadis-i şeriflerde yazılı. Ayrıca ayet-i kerimede de bu konuda bilgi veriliyor;
- O halde dinde ihlâslı ve samimi kişiler olarak O’na dua edin. (Mu’min Suresi 65.ayet)
Allah(c.c.) “samimi” olarak dua edilmesini söylüyor. Peygamber Efenedimiz de hangi şartlarda duaların kabul olmayacağını anlatıyor. Bunlar kanımca yeterli cevaplar. Ancak şöyle bir sual gelebilir; “Her şeyiyle mükemmel bir insan ihlaslı şekilde Allah’a dua ediyor ama duası yine de kabul olmuyor. Neden”? Allah bizim bilmediğimizi bilendir. Geleceği, gaybı bilendir. Ettiğimiz dua o an için bize hoş gözükebilir lakin gelecekte bizim için hayırsız sonuçlar doğuracaksa Allah duaları kabul etmez.
Bir de Richard Dawkins’in “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabında da bahsettiği dua deneyi var… Meğerse duanın hiçbir işlevi yokmuş! Bülent Tatlıcan bir yazısında gereken cevabı vermiş bence bu deneye.
Kaynak : http://www.xn--gzde-5qa.net/dini-bilgiler/ateistlere-cevaplar.html
Yorum Gönder