Çev.Mustafa Ajlan ABUDAK
Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeninde Charles Darwin, bir hayat şeklinin diğerine nasıl hayat Hayat Mücadelesinde Kayrılmış Irkların Korunumu’ koydu. Üreme başarısında birbirini takip eden küçük gelişmelerin tedricen büyük değişikliklere yol açacağını ve bir türü diğerinden ayıracağını iddia ediyordu. Bu tedricilik hipotezi, onun jeoloji profesörü olan Charles Lyell’dan öğrendiği Tek biçimcilik prensibini izledi. ( Bugün geçmişin anahtarıdır. Her alandaki her gelişme tedrici bir yapıdadır.)
verdiğini şöyle açıklamayı önerdi. Kitabın alt başlığını ‘
1859’dan beri, Darwin’in takipçileri bugün ‘uygunluk’ olarak anılan üreme başarısının optimizasyonuna odaklandılar. Onlar için, doğa seçilim uygunluğu artırıyor ve böylece son derece karmaşık adaptasyonlarını içeren yeni hayat şekilleri meydana çıkarıyordu.
Darwin kitabının 6. Bölümünde bunu ortaya koydu:
‘Eğer birbirini takip eden sayısız, başarılı, küçük değişikliklerle bir organın oluşamayacağı ortaya konursa, teorim kesinlikle çöker. Fakat böyle bir durum bulamıyorum.’
Uygunluğun artması için doğal seçilimin ve tesadüfi değişimin zaman içerisindeki biyolojik evrimi gerçekten açıklayabileceği hususu daima bir ihtilaf konusu olagelmiştir. Bugün Darwin’in teorisine gen dizilim verisini uygulayabiliyoruz. Buda tedricilik hakkında açıkça cevaplar vermekte.
Evrimin ana safhalarındaki birçok genom değişimi ne küçük nede tedrici olagelmiş. Örneğin, bitki üreticisiani türleşmeye aşinadır. Yapay olarak yeni bir tür bitki üretmek istesek, seçilimi kullanmayız. Hibridleri değişik türleri eşleyerek elde ederiz. 1951’deki iyi bir Scientific American makalesinde (!) bu konu ‘Afet Evrimi’ adıyla un buğdayının birden melezleşme ile nasıl evirildiğini açıklayan 20.yy seçkin evrimcilerinden G.Ledyard Stebbins tarafından kaleme alındı.
Melezleşme sıklıkla ‘bütün genomu katlama’ denilen bir sürece yönelir. Genomu katlama (veriyi iki misline çıkarma) bir nesil sürer ve potansiyel olarak tüm kalıtsal özellikleri etkiler. Özgün karakteristik özellikler sergileyen yeni türlerin melez üretiminin, doğal seçilimin üretken bir tepki göstermesi için oldukça hızlı kaldığını da dikkate alın.
Belki de bugüne kadar gerçekleşen en önemli evrimsel basamak bundan bir milyar yıl önce, iki ya da daha çok hücrenin birleşip tanımlanmış bir çekirdeğe sahip ilk ‘ökaryotik’ hücreyi üretmesi ile gerçekleşti. Bu çekirdekli hücre açıkça bitki ve hayvanlarında dahil olduğu diğer tüm ‘’yüksek’’ hayat şekillerinin atasıydı. Bu tip hücre birleşmeleri merhum biyolog Lynn Margulis tarafından evrimsel güçlerin şampiyonu olarak anılan ‘simbiyogenez’ olarak bilinir.
Melezleme ve simbiyogenez gibi süreçler on yıllardır iyi bilinmesine rağmen, birçok yeni Darwincinin kararlı bir şekilde evrimsel değişimde tedricilik te ısrar etmesi oldukça dikkat çekicidir. Pozisyonlarına karşın, canlı organizmalar ani değişim için depolarında birçok alete sahiptir.
Huffblog’ta yayınladığım ‘ Süpermikroplardan Evrimsel Dersler ‘ adlı bir önceki makalemde açıkladığım gibi, bakteri ilgisi olmayan organizmalardan DNA bilgisi elde eder. Mikroplar süper mikroplar seviyesine birkaç dakika içerisinde ‘yatay gen transferi’ ile dönüşür. Benzer olaylar mikroplara ve ökaryotik alıcılara sıklıkla çoklu yeni özellikleri bir adımda ihsan eder.
Darwin tedrici kalıtsal değişimin doğası hakkında basitçe yanıldı mı? Bu tip bir bilgisizlik Mendel genetiği ve DNA hakkında bir şey bilmeden kaçınılmaz olacaktı. Ya da teoride Darwin’nin (ve A. Russell Wallace’ın) ileriye sürdüğünden daha derin bir çatlak vardı. Cevap belki de uyumluluğu biyolojik çeşitliliğin kaynağı olarak görmekteki temel hataydı.
Son kitabım, Evrim; 21. yy’dan bir bakış, şöyle başlıyor; ‘seçilim değil, inovasyon evrimsel değişimdeki kritik konudur.’ Bu makalede bu iddiayı açmaktadır.
Çeşitliliğin kaynağı olarak seçilimin ilk problemi insanlar tarafından seçilim, Darwin’in açılış bölümünün konusu, var olan özellikleri değiştirir fakat yeni özellikler ve türler üretemez. Köpekler seçici üretme ile büyük ölçüde değişir, fakat her zaman köpek olarak kalırlar.
İkinci problem Darwin kalıtsal değişimi kaynaklarını sadece ‘sayısız, başarılı, küçük değişiklikler’ olarak anlamıştır. Onun yeni Darwinci takipçileri bu pozisyonu tüm mutasyonların rasgele oluştuğunu ortaya koyarak geliştirmişlerdir. Değişim sürecinde herhangi bir biyolojik girdi olmadığı konusunda ısrarlılar. Onlar için, genom organizmanın karakteristik özelliklerine karar verir. Onu bir ROM ( Sadece Okunabilir Bellek) olarak sadece kaza ile değiştiğini düşünürler.
Bunula birlikte, 60 yıllık moleküler biyoloji ve genom dizilimi araştırmalarını ortaya koyduğu şey genom değişiminin oldukça aktif bir hücresel biyokimyasal süreç olduğudur. Buna ‘doğal genetik mühendislik’ adını veriyorum. Kitabımda, DNA biyokimyanın 21.yy genom fikrini değiştirdiğini ortaya koyuyorum. Bizim genomu artık yazan ve okuyan (RW) bir bellek olarak kabul etmemiz gereklidir.
Diğer bir deyişle, genom CD den daha çok bir iPOD benzemekte. Hatta hücreler hücre düzenlemesi veduyusal girdiler yoluyla genom değişikliklerini hedef alabilirler. Yazan ve okuyan bir genoma sahip hücreler ve organizmalar hayatı tehdit eden meydan okumalara yaratıcı çözümlerle karşılık verebilirler.
Genom değişikliğinde yaratıcılık iddiam açıkça deneysel destek gerektirmektedir. On yıllar süren moleküler biyoloji araştırması organizmaların özelliklerinin protein RNA-DNA ağlarının sonucu olduğunu göstermektedir.
Genom dizimi kayıdı göstermektedir ki, bu ağların ve onların DNA tanıma bölgeleri oldukça iyi belgelenmiş doğal genetik mühendislik tarafından evirilmiştir. Örnekler şunları içerir:
- Hücreler nasıl yeni proteinleri var olanların parçalarını birleştirerek oluşturur.
- Protein aileleri DNA&RNA parçalarını kopyalayarak nasıl genişler.
- İnovasyonlar nasıl hücrenin bir yerinden diğer tarafına yayılır.
- DNA ‘kayıtları’ genom boyunca nasıl hareket eder. ( insan teknolojileri ile olan ürkütücü benzerlikleri ile)
Moleküler inovasyonun doğal genetik mühendislik tarafından oldukça iyi belgelenmiş örneklerinin verilmesiyle, yeni yüzyıl, biyolojik çeşitliliğin kaynağı hakkındaki temel varsayımlarımızı tekrar bir değerlendirmeye almak için uygun bir zaman olabilir.
Barbara McClintock’un 30 yıl önce öngördüğü gibi, 21.yy hücrelerin meydan okumalara karşı nasıl uyum sergilediği hakkında bizlere yeni açılımlar sağlamaktadır. Umalım ki, doğanın bilgeliğini elde ederiz. Tıpkı hayatın sürekli tekrar eden inovasyon ile hayatta kaldığı gibi, biz insanlar zorlu problemlerimizi hücrelerin öğretmek zorunda olduğu dersler ile çözebiliriz.
Kaynak:
https://akillitasarim.wordpress.com/2012/05/12/gercekci-bir-evrim-teorisinin-anahtari-nedir/
Yorum Gönder