Menu
 

Kafalardaki Tavşanlar

Saf kalpli bir köylü, cinci hocaya muska yaptırmaya gider. Köylünün derdi büyüktür. Sevdiği kız kendisine iltifat etmemektedir. Öteden beri adını bildiği ve hünerlerini işittiği muhabbet muskasını yaptırmak ister. Hoca, her zamanki usta sahtekarlığıyla nazlanır. Köylü üsteledikçe nazlanmaya devam eder. Sakalını sıvazlayarak muskanın pek pahalı olduğunu söyler. Cinlerin muska işine zam yaptıklarını ve en az iki altın istediklerini üzüle büzüle anlatır.
Bizim gariban için pek büyük bir para olmasına rağmen, kara sevdanın pembe sarhoşluğuyla kabul eder ve iki altını peşinen öder. Hoca da kendisine üç muska verir. Birisini kaynatıp suyunu içecek, ikincisini boynuna asacak, üçüncüsünü de sevdiği kızın kapı eşiğine gömecek…
Kafalardaki Tavşanlar 
Kimseye görünmeden gece yarısından sonra uygulayacağı bu eşiğe muska gömme işlemi zorlu bir iştir. Hani bir görülse, hesapta hırsız zannedilip postu deldirmek de var. Fakat, mecnunu çöllere düşüren, Ferhat’ı dağlara çıkaran  aşk hastalığı ne gece dinler, ne tehlike!.. Köylü muskacı hocaya dualar ederek ayrılır.
Ne var ki, daha kapıdan çıkmadan hoca kendisine önemli bir uyarıda bulunur: “Sakın ha!” der, “muskayı eşiği gömerken aklına tavşan getirmeyesin. Uğursuz hayvandır!” Köylü, tavşanı aklına getirmeyeceğine söz verir.
Bizimki ertesi gece, birinci muskayı kaynatıp suyunu içtikten, ikincisini de boynuna astıktan sonra, elindeki üçüncü muskayla sevdalısının evine yönelir. O gece muskayı eşiğe gömmek zorundadır. Ne var ki, bir türlü hocanın tembihlediği tavşanı aklından çıkaramamaktadır. Uğursuz hayvan, kene gibi beynine yapışmıştır. Unutmak istedikçe tavşan direnir.
“Gözünü seveyim tavşan, benden beş dakikalığına ayrıl” diye yalvarıp yakardığı halde hayvanoğlu tavşan aldırmaz. Bizimki tavşanla tartışa tartışa muskayı kızın evinin eşiğine gömer. Tavşana rağmen bir kaza veya bela çıkmaz.
Günler, haftalar, hatta aylar geçer. Muskanın bir etkisi görülmez. Bizimki muskaya olan inancını sarsmamak için direndikçe direnir. Amma, sevdalısının bir başkasıyla nişanlandığını işitince çılgına döner. Doğruca cinci hocaya hesap sormaya gider.
Hoca, köylüyü önce bir teskin eder. Sonra muskaları sorar. Birincisi talimata uygun olarak kaynatılıp suyu içilmiştir. İkincisi boyna asılmıştır. Üçüncüsü de gizlice eşiğe gömülmüştür. Her şey usulüne uygun yapılmıştır. Nihayet sıra tavşana gelir:
“Sakın ha, muskayı eşiğe gömerken tavşanı aklına getirmiş olmayasın?!”
Köylü şaşkın ve suçlu bir edayla itiraf eder:
“O uğursuz tavşan birsaniye bile aklımdan çıkmadı ki..”        Hocanın “defol” sözüyle dışarı kaçan zavallı köylü, pür hiddet arkasından savrulan tavşanlı sözleri ömür boyu unutamaz:
“Sana dememiş miydim, tavşanı aklına getirmeyeceksin,tavşan uğursuz hayvandır, işini bozar diye?.. Bre kafasız, sana dememiş miydim?!”
Halkımızın beynine sokulan uğursuz tavşanların sayısı pek çoktur. Kasıtlı ve kasıtsız olarak üretilen cins cins tavşanlar, insanımızın sağlıklı düşünmesine engel olmaktadır. Beyinlerde biriken bu rengarenk tavşanlar zamanla bilinç altına gizlenmekte ve tedavisi çok zor düşünce sapmalarına, kompleks davranışlara yol açmaktadır.
***
Beyninde fazla tavşan taşımayan temiz kalpli bir genç, cami avlusunda satılan bir teyp kasetine kulak verir. Öfkeli bir hoca, çatallı ve yırtık bir sesle avazı çıktığı kadar bağırmakta, mangalda kül bırakmamaktadır:
“Vallahi de zinadır. Billahi de zinadır. Her kim bir kadının kalktığı bir koltuğa, kadının sıcaklığı geçmeden oturursa zina işlemiş gibi olur. Sakın ha, otobüslerde kadınların terkettiği koltuklara hemen oturmayınız. Vallahi de zinadır, billahi de zinadır!”


Dinlemek için;

Daha önce, kadınların koltuklarda bıraktığı sıcaklıktan
hiçbir zaman cinsel haz almayı aklına getirmeyen bu temiz kalpli gencin kafasına o andan itibaren sıcak bir dişi tavşan yerleşir. Otobüste, minibüste her ne zaman kadınlardan bir yer boşalsa bu dişi tavşan sırıtmaya başlar. Koltuğun soğumasını beklerken çoğu zaman bir başkasına kaptırır. Bazen de soğuduğuna kanaat getirip te oturursa hoca efendinin beynine sokmuş olduğu dişi tavşan hiddetle ortaya çıkar ve tavşan diliyle “vallahi de zinadır, billahi de zinadır” demeye başlar. Kimi zaman oturduğu yerden şeytan çarpmış gibi sıçrar. Kimi zaman da tavşana inat, gittikçe ısınmaya başlayan koltukta cinsel fantaziler kurar.
Bazı kişilerin beyni, bu dişi tavşan için iyi bir üreme çiftliği olur. Erkek tavşanların iştirakiyle gittikçe üreyen bu tavşanlar, o kişiyi tümüyle bir klinik vaka haline getirirler. Kadınların yürüdüğü yoldan yürümemek, kadın sesi işitince kalbi hop hop atmak gibi davranışlar, o kişiyi, kadınlardan kaçan bir kadın düşmanı haline getirebilir.
Çatallı ve yırtık sesli vaiz, dört bir yanda satılan vaaz kasetleriyle her gün binlerce, onbinlerce temiz kalpli gencin kafasına dişi tavşanlar sokarak hem şöhret ve hem de bol sevap kazanır.
***
Olaya tek taraflı bakmazsak, tavşan üretiminde televizyonun, kitapların ve basının çok daha başarılı olduklarını göreceğiz. Günümüzde 6-7 yaşlarından başlayarak çocukların kafasına sürekli tavşanlar yerleştirilir. Erkek tavşanlar, dişi tavşanlar… Yeşil tavşanlar, kızıl tavşanlar… Beyaz tavşanlar, kara tavşanlar…
Günlük hayatımızda kullanmak zorunda kaldığımız bir çok ifadeye yakıştırılan ikinci anlamlar, kişinin elinde olmadan birinci anlamın yanında göz kırpar. Genellikle kinayeli sözler ve mecazlarla insanların beynine sokulan bu tavşanlara bir kaç örnek vermek isterdim. Fakat o tavşanlardan habersiz olanların olabileceğini düşünerek, bu tavşanların üremesine yardımcı duruma düşmekten çekindiğim için örnekler vermeyeceğim. Ancak, halkımızın kafasına yerleştirilen tavşan türlerine bir kaç örnek vereyim:
Cinsel tavşanlar
Ruhban tavşanlar
İdeolojik propaganda tavşanları
Rüşvet parolası, bukelamun tavşanlar
Mistik tavşanlar
………………………
Kendinizi bir yoklayınız.
Acaba bu tavşan türlerinden kaç tanesi kafanızda saklambaç oynuyor?
***
Tüm tavşanların zararlı olduğunu söylemek yanlış olur. Yararlı tavşanlar da vardır. Mesela fikir özgürlüğünün olmadığı ülkelerde propagandacı veya postacı tavşanlar, ezilen halkların mücadelesinde önemli yer alırlar. Savcılar ve yargıçlar tarafından yakalanması hemen hemen imkansız olan propagandacı tavşanlar, ustalıklı sıçrayışlarıyla sözde demokratik ülkelerin ezilen insanlarına bazen arslanlardan daha fazla yararlı olur. Zira, arslan yakalama konusunda gayet becerikli olan baskıcı yönetimlerde arslanlar ya hapishanelerin kafeslerinde dolanmaya ya da sıkı gözetim altında bulunmaya mahkum olurlar. Propagandacı tavşanlar ise gerek ele avuca sığmaz manevralarla ve gerekse hızlı üreme yetenekleriyle; polisleri, yargıçları, şahları ve padişahları şaşkına çevirirler. Hele arslanlarla el ele, omuz omuza ortaya çıkan tavşanlar, baskıcı yönetimlerin başına başa çıkılmaz bir belâ olabilirler.
Eğer ülkenizde düşüncenizi, inancınızı özgürce açıklayamıyorsanız, hiç beklemeden propagandacı ve haberci tavşanlar yetiştirmelisiniz. Örnek mi istiyorsunuz? Öyleyse şu paragrafın bile bir tavşan olduğunu size söyleyeyim. Yakalayabilirseniz yakalayın!
Kafalara zararlı tavşanların sokulmayacağı ve yararlı tavşan üretiminin gerekli görülmeyeceği ileri ve özgür bir toplumun özlemiyle…
Yazar. Edip YÜKSEL (KİTAP OKUMANIN ZARARLARI) Eserinden derlenmiştir.

Yorum Gönder

 
Top