Menu
 



VAHYE KARŞI ATALARIMIZ (VEYA ECDADIMIZ) 
Kuran ve Gelenek

Vahyi tebliğ eden Elçilere karşı yapılan itirazın temel gerekçesi daima ‘ATALAR’ olmuştur. Ama bu itirazı yapanlar asla ‘biz Allaha inanmıyoruz ki, sen bunları neden bize söylüyorsun’ dememişlerdir. Daima ‘Biz Allah’ın emirlerini, bunu en iyi bilen atalarımızdan öğreniriz, senden değil’ demişlerdir. 

Yani kaynak gösterilen atalar, Allah’ı inkar eden atalar değil, -onlara göre- Allah’ın emirlerini en iyi bilenlerdir; 
‘Senden önce uyarıcı gönderdiğimiz beldelerin önde gelenleri de sadece şunu dediler; ‘Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz sadece onların eserlerine/izlerine uyarız’ (Zuhruf 23).
Yaklaşık 6.000 yıl önce Nuh’a itiraz edenlerin gerekçesi ATALAR’dı (23/24,25).
Yaklaşık 4.500 yıl önce Hud’a itiraz edenlerin gerekçesi ATALAR’dı (7/70).
Yaklaşık 4.300 yıl önce Salih’e itiraz edenlerin gerekçesi ATALAR’dı (14/9,10;26/142-152).
Yaklaşık 4.000 yıl önce İbrahim’e itiraz edenlerin gerekçesi ATALAR’dı (26/72-74).
Yaklaşık 3.500 yıl önce Musa’ya itiraz edenlerin gerekçesi ATALAR’dı (28/36).
Yaklaşık 1.400 yıl önce Muhammed’e itiraz edenlerin gerekçesi ATALAR’dı (2/170,5/104,38/5-7).

Bu ayetler, ‘Dikkat edin! Sizde de bu böyle olacak!’ mesajını vermiyor mu? Nitekim günümüzde de böyle olmuyor mu? Ama burada ilginç bir durum var;


Kuran, ATALAR gerekçesi ile vahye itiraz eden, dilleri farklı ama itiraz cümleleri neredeyse birebir aynı olan onlarca kavimden bahseder. Bu kavimlerin birebir aynı ifadeleri kullanmaları mümkün olamaz. Ama Rabbimiz, lafzen farklı bu ifadeleri, Kitabına böyle aktarmış. Yani bir bakıma farklı lafızları manen tercüme ederek aynı lafza dönüştürmüş (Allahu a’lem).
.

Demek ki vahye karşı yapılan itirazın güncel gerekçesi de ATALAR olacak ama bu itiraz farklı lafızlarla ifade edilecektir. Mesela atalar, babalar denilmeyecek ama ECDAD, SELEF, BÜYÜKLERİMİZ, vs denilecektir. ‘Biz ecdadımızdan böyle görmedik’… ‘On dört asırdır kimse bilemedi de siz mi bildiniz?’…‘Ne yani, bu ayetleri atalarımız anlamadı da siz mi anladınız?’… ‘Siz Allah’ın emirlerini geçmiş alimlerimizden daha iyi mi bileceksiniz?’…
.

Farzı misal, Allah Teala, bizden sonra (mesela 300 yıl sonra) bir Kitap gönderse, acaba bugün bu ifadeleri kullananlar için nasıl bir ayet nazil ederdi? Düşünmeye değer değil mi?
.

Bir diğer önemli husus da şu; Atalara uyanlar, bunu Allah’ı inkar ettikleri için veya ‘Allah’ın emirleri bizi ilgilendirmez’ dedikleri için değil bilakis ‘Biz Allah’ın emirlerini en iyi atalarımızdan öğreniriz’ dedikleri için böyle yaparlar. İşte bunun delili;
Onlar bir kötülük (fuhşiyat) yaptıkları zaman derler ki "Biz babalarımızı böyle yaparken bulduk, (demek ki) Allah bize de böyle yapmayı emretti". De ki: ‘Allah asla kötülüğü emretmez. Siz, bilmediğiniz şeyleri Allah’a mı isnat ediyorsunuz? (Araf 28).
Görüldüğü üzere, atalarına uyanlar, ‘Allah’ın yasakladığı bir fiili bile ‘Allahın emrettiği’ bir fiile dönüştürürler. Yani haramı farz yaparlar. Ama bunu ‘Allah’ın emirlerini kabul etmiyoruz’ dedikleri için değil bilakis Allah’ın emirlerini tatbik ediyoruz’ diyerek (bu iddia ile) yapıyorlar. Ama korkunç bir hataya düşüyorlar. Neden? Çünkü referansları Allah’ın Kitabı değil. 
İşte referansı Allah’ın Kitabı değil de ataları olanların varacağı hadsizlik; Allaha din öğretmeye kalkışmak;
‘Allaha dininizi siz mi öğreteceksiniz? (Hucurat 49/16)’
Zeki Bayraktar 





Bir "KISSA"nın düşündürdükleri

Kuran'da, çeşitli kıssalar anlatılır. Bunlardan "ders" çıkarmamız için. Bu yazıda, Musa'nın kavminden ayrılmasını ele alacağım.
Bilirsiniz, Musa peygamber kavminden 30 günlüğüne ayrılır. Ancak, bu süre 10 gün daha uzayınca, kavmi, eski alışkanlıklarına geri döner. Bir buzağı heykeli yapıp, ona tapmaya başlarlar. (Merak edenler bu olayları Kuran'daki ilgili ayetlerden okuyabilir)

Burada duralım ve günümüze dönelim. Din hakkında toplumdaki görüşlere muhalif görüşler benimseyen bazı kişiler var. Edip Yüksel, Yaşar Nuri Öztürk, Caner Taslaman, Mustafa İslamoğlu, Mehmet Okuyan, Abdülaziz Bayındır, Bayraktar Bayraklı, Saadettin Merdin... liste uzatılabilir.
Sırf anlaşılsın diye, bir örnek üzerinden gidelim. Mesela, 4 sünni mezhebe + Şia'ya + Vahabilere göre, namaz kılmayan cezalandırılır. Çoğunluğa göre bu ceza ÖLÜMdür, az bir kısım ise hapis cezasını öngörür. Ancak, yukarıda isimlerini saydığım "sapık" hocalar, namaz kılmayanın cezalandırılmaması gerektiğini savunuyorlar. Onlara göre bu Allah'ın hükmü değil, din adamları uydurmuşlar bu hükmü!!!
Peki, kim doğru söylüyor?
Çoğunluğun getirdiği STANDART bir cevap var, duymuşsunuzdur; bu cevabı örneğimize uygulayalım:

<<<Kurana ve Siyere vakıf olan Rasulun sahabeleriyle tanışanlar böyle bir hüküm çıkarıyor. Diğerleri ise, 1400 yıl sonra gelip, (Arapçayı bile bilip bilmedikleri şüpheli) bunu inkar ediyor. Sahabesiyle, tabiiniyle, tabe tabiiyle, müctehidiyle, imamıyla bunu savunanlar bir kenara; şu sapıklar bir tarafa...>>>
Nasıl? Çok İKNA EDİCİ bir görüş değil mi? Hayır, örnek öyle CAN ALICI ki, Ne Kuran'da var namaz kılmayanın cezalandırılması ne de uyduruk bile olsa herhangi bir rivayet kitabında. Ama, bu kadar adam (ki, hiç de boş adamlar değil) yanılıyor olamazlar, değil mi? Elbet vardır bir bildikleri, yoksa, bu kadar BARİZ hata yapamazlar. Hem de, hepsi İCMA edemez. Baksanıza, bir kişi bile itiraz etmemiş buna. 
Ne sevimli mantık. Dediğim gibi, bu sadece bir örnek. Bu konu üzerinde durmayacağım burada. Kıssaya geri dönelim. Diyelim Musa peygamber zamanında yaşıyoruz ve Musa'nın haberini aldık. Allah'tan mesaj getiren biri gelmiş. Gittik yanına onu görmek için. Bir de baktık; Musa 30 günlüğüne bir yere gitmiş ama 40 gün geçmiş üstünden ve geri dönmemiş. Olsun, kavmi var.
Kavmine sorarız. "Musa ne yapıyordu, Allah'tan ne mesaj getirdi?" diye. Onların dediğini uygularız, değil mi? Koskoca kavimde herkes de yanlış yapacak değil ya.
Sahi, Allah NEDEN indirmişti bu kıssayı, bundan ne ders almamızı istiyordu acaba? Ha... İsrailoğulları ne kadar "salak" bir kavim, onu görmemiz için anlatıldı bu kıssa değil mi? Yoksa, ne alakası var bizimle.

Yorum Gönder

 
Top